Avrupa Birliği’ne girebilmek için yıllardır sıra bekleyen Türkiye bu amacından vazgeçmedi.
Vazgeçirilmeye zorlanıyor!..
Arap baharı ile birlikte ortaya çıkan fırsatlara sırtını dönerek ve çıkarlarını kollamaksızın bir yarım asır daha AB’yi beklemek Türkiye’nin çıkarına mıdır ? Elbette hayır.
Ekonomik krizin etkilediği ülkelerin en başında gelişmiş ekonomiye sahip ülkeler gelmektedir. Küresel krizin şoku karşısında bunalıma girip iflas çığlıkları ile kamuoyunun karşısına çıkan siyasilerin yaptıkları mıdır doğru olan? Tabiki hayır.
Küresel ekonomik kriz; dengeleri ayakta tutabilmek, kaynak akışını iyi sağlayabilmek ve en önemlisi de moralleri en üst seviyede çekebilmekle aşılabilir.
Yöneticiler dimdik ayakta olabildikleri sürece kriz ile mücadelede başarıya ulaşılır. Yunanistan örneği yöneticilerin öneminin göstergesidir. Almanya Başbakanı Merkel, son günlerde gösterdiği kararlılığı eğer krizin başlangıcında gösterebilseydi AB’nin durumu bugüne göre çok daha farklı olurdu.
Türkiye krizden etkilenmiştir fakat kaynak akışlarının önüne set çekecek ortamı hiç bir zaman yaratmamıştır. Ülkede deneyimli patron ve yöneticilere sahip özel sektörün bugüne kadar sergilemiş oldukları çabaların önemi büyüktür.
Savaşçı bir ruhla piyasaları takip etmenin getirileri Türkiye’yi dış pazarlarda aranır hale getirmiştir. Her an gözü dışarıda olan sıcak para ve cari açık fazlası, zengin-yoksul arasında oluşan 14’e 1 uçurum ve siyasi ortamın gerilimlerden kurtulamaması, hukuksal şüpheler, tutuklamalar, birbiri ardına açılan davalar ülkede pembelikler ardına saklanmaya çalışan kaos ortamını yaratmıştır. Korkunun getirdiği ürkeklik evlerin içine kadar yansımış, halk dinlenme şüphesiyle kendi arasında işaretleşerek konuşma şekli geliştirmek zorunda kalmıştır.
Oysa elinde ülke idaresini en iyi şekilde yürütebilecek güce sahip olan siyasi iktidarın; Türkiye’de iç barışı sağlamış, dış ülkelere karşı sözü geçen, mutlu, refah ve gelir düzeyi üst seviyelere çıkmış, küresel lig şampiyonluğunda oynayan durumuna getirmemesi için hiç bir neden yoktur.
Avrupa giderek yayılan ekonomik krizle sarsılırken, AB liderleri üst üste gerçekleştirmekte oldukları toplantılarla Euro’yu korumanın yollarını aramaktalar.
Türkiye’yi AB konusunda destekleyen ülkelerden olan İngiltere AB’den uzaklaşırken, Kıbrıs Rum Kesiminin Temmuz 2012’de AB’nin dönem başkanlığına gelmesiyle Türkiye’nin birçok alanda hiçbir ilerleme kaydedemeyeceği neredeyse kesindir. Türkiye zaten Kıbrıs’ın AB başkanlığını boykot edeceğini önceden açıklamıştır.
2014 yılına kadar uzayacak olan zaman süreci Türkiye’nin AB serüvenini çıkmaza sürükleyecektir.
Avrupa Euro’yu korumak zorundadır. Euro’yu korumanın yolu da disiplin ve iyi bir mali koordinasyonun oluşması ile gerçekleşecektir. Brüksel’de gerçekleşmekte olan AB liderler zirvesinde disiplinli bütçelerden oluşacak mali birlik ve merkezi mali otorite kararı çıkarsa Euro’nun önü açılır.
AB ülkeleri arasında yıllardır devam eden kültürel ve ekonomik işbirliği vardır. Varolan işbirliğini geliştirmek, pekiştirmek mali otorite ile sağlama almak Avrupa için yapılması geciken bir çalışmadır.
Alt yapısı sağlam temellere oturtulacak olan mali yaptırımlar Euro tahvillerini değerlendirecek ve birliğe ciddi kaynak akışı sağlıyacaktır.
Avrupa yakın zamana kadar yanlız Türkiye için değil, Dünya’nın cazibe merkeziydi.
Mali ve kültürel alt yapısı ile her zaman cazibe merkezi olmaya hazır olan kıtanın bugünden sonraki kaderi liderlerin Brüksel zirvesinde alacakları kararlarla çizilecek.