Öne çıkanlar
Erhan Yurdayüksel: Yanlış hesap…

Erhan Yurdayüksel: Yanlış hesap…

Çık bağır, çağır, yırtın, dövün, dolar 10 TL oldu görüyorsun.

Başına ne geldiğini de herhalde anlıyorsun!

Nasıl mı?

Hesap sormazsan, soramazsan,

Hesabını bilmeyen kasap!

Yanlış hesap Bağdat’tan döner.

durumuna düşersin.

***

20 yıl kadar önceydi!

Merkez Bankası’na bağımsızlık verildi, kamu maliyesinde çok ciddi reformlara gidildi,
BDDK, TMSF gibi piyasaya yön veren bağımsız kurumlar oluşturuldu.

Hazine’nin görev ve sorumluluklarında revizyon yapıldı.

IMF anlaşmasının etkisiyle Türkiye ekonomisinde 2002’den sonra ciddi bir zıplama oldu.

Bu durum 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krize dek devam etti.

Sonrasında yapısal reformlar tıkanmaya başladı.

Fakat, 2008 sonrası dönemde gelişmiş ülke merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesiyle
birçok gelişmekte olan ülke gibi Türkiye de rahatladı.

“Türkiye seninle gurur duyuyor” sarhoşluğu içinde,

Denizler, göller, ırmaklar, dereler, billur gibi akan su kaynakları,

daha neler neler elden gitti birer birer.

Aklına geldiğinde sordun; Neler oluyor? Diye.
“Hes’tir” dediler…

Anladın sen onu arkana bile bakmadan gittin.

***

Yaklaşık 20 yılı geride bıraktık.
Talan edilen ormanın, yeşilin, koruluğun, kıyının, derenin hesabı derken…

Türkiye, en fazla büyüdüğü yıllar dahil istihdamda başarılı bir politika sergileyemedi.

2002’de yüzde 10,3 olan işsizlik sonrasında da hep yüzde 10’un üzerinde kaldı.

Avanta kömür, nohut, makarna döneminde elde kalan üç kuruşu sayarken,

eve para sayma makinesi getirenleri seyrettin uzaktan.

Parasal genişleme, yok olan orta gelir, kurumsal yetersizlikler, İşsizlikte “istihdam” karmaşası
çok yüksek işsizlik, çok yüksek kronik enflasyon, artan döviz kuruna bağlı aşırı pahalılık!

Bu arada borçlar büyüdü, katlandı…

Haayt, huytçuların yalan dünyasında sıkışıp kalmış,
kitabını yazdık şeklinde övünülen ama dizleri dövdüren « ekonomik sistem! »

***

Dünü, bayrağımızı, andımızı, marşımızı, bayramlarımızı, ordumuzu, aydınlarımızı, yargımızı,

üniversitelerimizi, cumhuriyetimizi, çocuklarımızın umutlarını, ellerinden alınan geleceğini

yazıp hatırlatmak istesem sayfalara sığmaz yazacaklarım ama sen zaten tüm olup bitenlerin farkındasın!

Ve senden tık yok !..

***

Yeri gelmişken, Aziz Nesin’in bir öyküsünü bildiğim kadarıyla yazayım.

Eşeğin biri köye bir kurdun dadandığını duymuş ama inanmamış, “Yok canım benim gibi eşeğe bir şey olmaz” demiş.

Bir gün çayırda tembel tembel yatarken kurt gelip kuyruğunu yemiş, ama eşek “Kurt mu acaba?” demiş, sonra da “Yok canım kurt olamaz” diye düşünmüş.

Ertesi gün kurt gene gelip bir bacağını yemiş, eşek aynı tepkiyi göstermiş, “Olamaz canım” demiş. Böylece vücudunun büyük bir bölümü kurda yem olmuş.

Sıra kafasına gelmiş, eşek başını çevirince kurdu görüp “Aaaa o imiş!” diye bağırmaya başlamış ve dili tutulduğu için bağırtısı sonunda “Aaa iii”ye dönüşmüş.

Dost meclisinde sözüm meclisten dışarı tabi ki…

O zaman, ‘ev içi ‘ekonomisi’nden başlayarak sesin kısılmadan kendine hesap sormaya başlayacaksın.

“Bitkiler fiziksel yaralanmalarda ve stres koşullarında yüksek enerjili ve düşük frekanslı (20-100 kHz) ses dalgaları oluşturuyor”
bilgisini vermişti Prof. Dr. Metin Turan Hoca.

Bitkiler bile hakkını korumak için çığlık atarken,

sende durma, susma, kurda, kuşa yem olmadan,
sesini çıkarabildiğin kadar hakkını ara!..

Yapabilir miyim diye korkma yaparsın yeter ki ‘dürüst ol’ ama sakın bu defa,

‘yanlış hesap’ yapma!..

Erhan Yurdayüksel

15.11.2021

 

Benzer yazılar